İnsan, İlahi Güzelliğin Yeryüzündeki Aynasıdır

Prof. Dr. Fatih BAŞPINAR: İnsan dünyaya gelişinden itibaren çevresini, varlığı ve kendisini anlamlandırma çabası içine girer. Allah'ın yarattığı güzellikler ancak aşıklar tarafından görülebilir. İslam sanatı hikmet, ahlak ve tevhid ekseninde konumlandırır. İnsan Cenab-ı Allah'ın güzelliğini yansıtan bir aynadır.

İnsan, İlahi Güzelliğin Yeryüzündeki Aynasıdır

 

      HİSDER (Hikmet İlim ve Sanat Derneği) 'in Karatay Belediyesi Şemsi Tebrizi Sosyal Tesisleri’nde düzenlediği Pazartesi Toplantıları’nda  Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih BAŞPINAR “İslam Düşüncesinde Sanat ” hakkında dernek üyelerine bilgi verdi.

 

        Her işin başlangıcında besmele ile başlarız Süleyman Çelebi’nin Mevlidini giriş kısmı eserlerin başlangıcı besmele ile başlayıp Allah’a hamd edilir hayatın her sahasını bütün olarak görmüş, hayatı din ve dini ve din dışı olarak ayırma tabi tutmamıştır varlıkların oluşumu üzerinde durarak varlık aleminden önce “mutlak karanlık” bulunuyordu bunu anlamamız mümkün olmadığına değinen BAŞPINAR,insan dünyaya gelişinden itibaren çevresini, varlığı ve kendisini anlamlandırma çabası içine girdiğine  bu süreçte elde edilen bilgi ve tecrübe, insanın ham hâlden kemale doğru yol almasını sağladığını, insanın güzellik arayışının aslında ilahi bir kaynağa dayandığını belirtti.

 

        GÜZELLİKLERİN KAYNAĞI

        Allah’ın yarattığı güzellikler ancak aşıklar tarafından görülebilir. ‘Severim her güzeli senden eserdir’ sözü, bu hakikatin en veciz ifadesidir” olduğunu söyleyen BAŞPINAR, Cenab-ı Allah’ın “yarattığı her şeyi güzel yarattığını” hatırlatarak  insanın da yeryüzünü imar etmekle mükellef olduğuna değindi:  “Dünyayı imkânlarımız ölçüsünde güzelleştirmek zorundayız. Estetik kaygının sadece sanata değil, hayata dair tüm alanlara sirayet etmesi gerekİir.

“Habîbullah cihâne cân değil mi / Vücûdu âleme sultan değil mi / Cihâne bâis oldu çünkü Nûru /

Cemâli cümlede tabân değil mi, mısralarından hareketle  İslam düşüncesinde sanat, yalnızca estetik bir faaliyet değil; varlığı anlama, hakikate yaklaşma ve insanın iç dünyasını terbiye etme vasıtasıdır. Bu yönüyle İslam sanatı hikmet, ahlâk ve tevhid ekseninde konumlandırır. Güzellik (cemâl), İslam’da bağımsız bir amaç değil, hakikat’in bir yansıması olduğunu vurguladı.

 

        YARATILIŞ SIRRI

         Yaratılışın sırlarına dair bilginin sınırlı olduğuna dikkat çeken BAŞPINAR,, ruhların yaratılışı ve varlık âleminin başlangıcına ilişkin hakikatin insan idrakini aşan yönleri bulunduğunu belirtti. Bununla birlikte, varlıklar içinde mükemmelliğe en yatkın olanın insan olduğunu, insanın “en güzeli yakalama gayreti” içinde yaratıldığını söyledi: “Ruhların yarışı ile yaratılışı ile ilgili bilgilerimiz sınırlıdır varlıkların içerisinde mükemmel olan sadece insandır o en güzeli yakalama gayreti içindedir insan şahsiyetini kimliğini yüzünde toplamıştır yüzünde ise gözü dikkat çeker. İnsan Cenab-ı Allah’ın güzelliğini yansıtan bir aynadır.”

 

        ESERLERDEN ÖRNEKLER

        Hacı Arif Bey’in “Vücud ikliminin sultânı sensin / Efendim derdimin dermânı sensin / Bu cism-ü na-tüvânın cânı sensin / Efendim derdimin dermânı sensin”, “Doğmazdı kalbe iman, inmezdi arza Kur'an/ Meçhul olurdu esmâ, Levlâke yâ Muhammed! / Levlâke yâ Muhammed Levlâke yâ Muhammed”

       Mehmet Âkif Ersoy, “Ezelden âşinânım ben / Ezelden hem-zebânımsın /Beraber ahde bağlandık/ Ne yapsan yâr-i cânımsın” Ruhlar yaratıldığında Yaradan’ın Elestü bi Rabbikum “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” sorusuna muhatap olduğumuzda  “bela” cevabını vermiştik.”

       Hazret-i Mevlânâ’nın eserlerinde geçen ney, aslında “İnsan-ı kâmil”i temsil etmektedir. Sazlıktaki bir kamışın ney hâline gelene kadar geçirdiği devreler, insanın olgunlaşmasını ifade eder.Ney başlangıçta kamış olarak bulunduğu sazlıktan ayrılmış ve bu ayrılık, onun nasıl acı acı feryadına sebep olmuşsa; ruhlar âleminden gelip balçıktan yaratılmış bedene, yani ten kafesine girmiştir. Mesnevî-i Şerîf'in İlk on sekiz beyti. “Dinle bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor.Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın herkes ağlayıp inledi.Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki, iştiyak derdini açayım. Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse,orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.”Ağlayarak dünyaya gelerek ayrılığın acısını hisseder.İslam düşüncesinde şiir, sadece duyguların dili değil; insanın varlıkla, hakikatle ve kendi iç âlemiyle kurduğu ilişkinin estetik ifadesidir.

 

         ŞİİR ZAMANIN DİLİDİR

          İslam düşüncesinde şiir, zamanın dilini konuşurken hakikatin sesini kaybetmemek zorundadır.İnsanın şahsiyet ve kimliğinin yüzünde toplandığını belirten BAŞPINAR, özellikle gözün bu kimliğin en dikkat çekici unsuru olduğuna işaret etti. Bu çerçevede Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnun mesnevisinden örnekler vererek, güzelliğin cinsiyetten bağımsız bir hakikat olarak olduğuna değindi: “ Leylâ ve Mecnun’un, maddi güzelliğin ötesinde hakikate ulaşan bir aşkın sembolleri olduğunu vurguladı: “İnsan dünyaya geldikten sonra çeşitli konular hakkında düşünce sahibi olur insanın güzelliği maili vardır Allah’ın yarattığı güzellikler ancak aşıklar tarafından görülebilir, severim her güzeli senden eserdir, diyerek insan dünyaya geldiğinde ham şeklindedir elde ettiği bilgilerle güzelliğe ulaşır o yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır insan yeryüzünü imar etmekle mükelleftir dünyayı imkanlarımız ölçüsünde güzelleştirmek zorundayız.” dedi.

 

        "İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez."  beytiyle Ziya Paşa’nın  insan idaresinin çözemeyeceği olaylara atıfta bulunarak Fuzûlî’nin “İlm kesbiyle pâye-i rifat, arzû-yı muhâl imiş ancak. Aşk imiş her ne var âlemde; ilm bir kıyl ü kâl imiş ancak. “ mısralarıyla sözlerine devam etti: “Araplar hafızalarındaki şiirler yoluyla anlatmışlardır. Şiir bir hüner olarak görülüyor. Kaside-i Bürde Şairi  Kab Bin Züheyr’e peygamberimiz hırkasını hediye etmiştir. Bu hareketten ilham alan sultanlar şairlere hediyeler vermiştir. Şiir insanı anlatırken  Cenab-ı Allah’ı zikrettiğini ,insanı kâinatın merkezine yerleştiren BAŞPINAR, İnsanın merkezi ise peygamber efendimiz’dir, diyerek, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) insanlık için en güzel örnek ve nihai ölçü olduğunu vurguladı. Sohbetin soru cevap kısmından  Dernek Başkan Yardımcısı Mustafa DÜNDAR, Behzat İNCE ve Bilal PARLAKÜRK tarafından Prof. Dr. Fatih BAŞPINAR’a  dernek plaketi  takdim edildi. Toplantı toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.